İnsanın kendine özgü kişiliğini geliştirmesinde, sosyal çevre ve aile çevresi çok etkili olmaktadır. Sosyal çevre ve aile çevresinin temel unsurunu insan ilişkileri oluşturur. Kişinin diğer insanlarla olumlu ilişkiler geliştirebilmesi için öncelikle kendini tanıması gerekir.
Kendini tanıma, bireyin kendisiyle, düşünce ve duygularıyla ilişki kurması, kendinde olup biten duygu ve düşüncelerle ilgili bir anlayışa kavuşmasıdır. Kişinin; olumlu ve olumsuz bütün yönleriyle kendisini kabul etmesi, kendisinden hoşnut olması ise; kendisiyle barışık olduğu anlamına gelir. Bir insan için en güç olan şey kendisini tanımasıdır. İnsana kendi yanlışlarını ve kusurlarını bilmesi kadar hiçbir şey yardımcı olamaz. Doğrularımızı, yanlışlarımızı, kusurlarımızı öğrenebildiğimiz gibi duygularımızın da farkına varmayı öğrenebiliriz. İçimizdeki gerçek duygularımızı (heyecanlarımızı, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi...)ortaya koyan, bedenimizin dilidir. Bedenimizin dilini yani söylediklerini anlamaya başlayınca, hayatımızla ilgili daha isabetli ve yerinde kararlar alabilecek duruma geliriz.
Kendini tanıyan kişi, gerçek duygu ve düşüncelerinin farkındadır. Kendini tanımayan kişi ise, gerçek duygularının farkında olamaz.
Kendini tanıyan kişi, dış dünyadaki olayların ve iç dünyasında oluşan yaşantıların çoğu kez farkındadır. Böyle insanlar, çevresindeki kişilerin kendisini nasıl etkilediğinin farkında olduğu kadar, kendisinin çevresindekileri nasıl etkilediğini de bilir. Böylece kendi yaşamını yönetebilme olanağına kavuşmuş olur. Kendini tanımayan kişi ise, dış dünyadaki olayların kendisini nasıl etkilediğini bilemez. Çünkü kendi iç dünyasında olup bitenleri henüz tam algılayabilmiş değildir.
Kişinin hayatı, ancak kendini yeteri kadar tanımakla zenginleşir. Kendilerini tanımak için çaba harcamayan insanlar; bütünüyle hür değillerdir, kendi hayatları hakkında bir tercihte bulunamazlar, yalnızca yaşarlar. Hayatta başka alternatiflerin her zaman olduğunu bilemezler.
İnsanın kendisini tanıyabilmesi için, her konuda olduğu gibi önce buna istek duyması, sonra da yoğun bir caba göstermesi gerekmektedir. Çünkü hiçbir şey, istek duyup sonra da o iş için gayret göstermeden gerçekleşemez.
Kendinizi tanımak konusunda en belirgin kaynak sizi yakından tanıyan insanlardır. Bu insanlar, sizde alışkanlık halini almış davranışları, sizden daha iyi görürler. Çevremizdeki insanlardan kendinizle ilgili pek çok bilgi toplayabilirsiniz. Kendinizi tanımanın yollarından birisi de kendi kendinize sorular sorarak kendi bedeniniz ve duygularınızla ilgili bilgi edinmektir. Ayrıca sinema, televizyon, tiyatro, roman, eğitici ve bilgi verici kitaplardan da kendinizi tanımak konusunda bilgi edinip yaralanabilirsiniz.
Kendinizi tanımak, kendinizi öteki arkadaşlarınızla, öğretmenlerinizle, çevrenizdeki öteki insanlarla karşılaştırmanız sonucunda oluşur. Kendinizi böyle incelediğiniz ve kendinizi aynada yüzünüzü gördüğünüz gibi gördüğünüz zaman gerçekleşmiş olur. Eğer bir aynaya bakarmışçasına bir aynanın yansızlığıyla kendinizi başkalarıyla karşılaştırabilirsiniz. Bir kere kendinizi tanımaya başladıktan sonra, büyük bir ihtimalle daha da çok tanımak isteyeceksiniz, kendinizi tanıma yolu giderek derinleşecektir.
Kendimizi tanımak için gereken şey, çeşitli kaynaklardan kendi hakkımızda bilgi edinmek ve dikkatimizi kendi iç dünyamıza ve dış dünyamıza yoğunlaştırmak olmalıdır. Kendini tanıma, bilgi ve tecrübelerle gelişecek bir yetenektir.
İnsan, bütün ömrü boyunca kendisini tanımaya, kendisiyle ilgili yeni keşifler yapmaya ve kendisini olumlu yönde değiştirmeye çaba göstermelidir.
Aile, insan ilişkilerinin sergilendiği bir sahne gibi düşünülebilir. Çocuk bu sahnede, insan ilişkilerini gözlemler ve yaşar, insan ilişkilerini belirleyen anlaşma, uzlaşma, bağlılık, işbirliği gibi olumlu nitelikleri evde kazanır. Anlaşmazlık, çekişme ve çatışma gibi olumsuz durumlarda takınacağı tutumları da evde öğrenir.
Çocuk, özellikle okul öncesi dönemde ana ve babasının çok baskın etkisi altındadır. Onların olumlu ve olumsuz yanlarını, özdeşim yoluyla içine sindirir. Ancak çocuk hep alıcı ve edilgin (pasif) kalmaz. Ana, baba ve kardeşleriyle sürekli bir etkileşim içindedir. Başka bir deyişle, o da kendi yönünden onları etkiler. Doğuştan gelen yapısı ve özellikleriyle, ana baba tutumlarına bir ölçüde yön verir.
Bunun yanında, çocuk keskin bir gözlemcidir. Ana ve babasının kendisiyle, birbirleriyle ve kardeşleriyle ilişkisini sürekli gözler ve değerlendirir. Sonuçlar çıkarır ve tepki gösterir.
Bu nedenle, aile içindeki ilişkilerin temelini, ana ve babanın birbirine karşı tutumu oluşturur. Onların sevgi ve anlayışla sürdürdükleri karış koca ilişkisi, evin genel havasını belirler. Uyumlu ve sıcak ilişkiler, ana ve babadan çocuklara doğru yayılır. Gergin ve sürtüşmeli bir karı koca ilişkisi, çocuklar için güvensiz ve tedirgin bir ortam yaratır. Aile ilişkilerinde sevgi kadar, saygı ve sorumluluğun da paylaşılması gerekir. Aile üyelerinin, birbirlerini oldukları gibi görebilmeleri, aile içindeki her üyenin kendine ait bir kişiliği olduğunu fark edip kabullenmesi gerekir. Hiçbiri, bir diğerini kendi istekleri ve beklentileri doğrultusunda değiştirmeye çalışmamalıdır. Aile üyelerinin ev içinde değişik rolleri vardır. Bu, ailede işbirliği ve dayanışmanın ortaya çıkmasını sağlar. Her üye kendine düşeni yapıyorsa, aile dayanışması sürer. Eğer üyeler birbirlerinden beklediklerini yerine getirmiyorsa aile dayanışması sarsılır. Dayanışma sarsılınca ortaya gerginlik, sürtüşme ve çatışma çıkar. Aile içinde arada bir çatışma çıkması ve dayanışmanın zayıflaması normaldir. Önemli olan bu sorunlara, doğru ve gerçekçi çözümlerin bulunmasıdır. Aile, sorunları çözümleyerek güç kazanır. Bu da aile üyelerinin ortak sorumluluklarının bilincinde olmalarına ve uyum yeteneklerine bağlıdır. Üyelerin birbirlerinden bekledikleri açık olarak bilinmelidir. Bu beklentiler gerçekçi olmalıdır. Bu da ancak açıkça konuşarak, sağlıklı iletişim kurularak sağlanır.
İletişimin kurulması, aile dayanışmasının sürdürülmesi açısından önemli olduğu gibi, çocuklarda sağlıklı kişilik oluşturmak açısından da çok önemlidir. Ana babalar çocuklarını yetiştirirken güce dayanan (ödül ve ceza) yöntemler kullanırlarsa, çocuklar bu güçle başedebilmek için şu davranışlarda bulunurlar:
1. Karşı koyma, meydan okuma, başkaldırma, olumsuz davranma
2. Küskünlük, kızgınlık, düşmanlık
3. Saldırı, öç alma, tokata tokatla karşılık verme
4. Yalan söyleme, duyguları saklama
5. Başkalarını suçlama, dedikodu yapma, aldatma
6. Hükmetme, zorbalık etme
7. Kazanma isteği, kaybetmekten nefret etme
8. Birleşik cephe oluşturma
9. Uysallık, boyun eğme
10. Yağcılık
11. Uyma yaratıcılığın olmaması, yeni bir şey denemekten korkma, başarının kesin olduğuna inandırılma isteği
12. İçe dönme, kaçma, hayal kurma, geri çekilme
Bu tür davranışların oluşmasını önleme ve çocuklar sağlıklı iletişim kurma yolları:
* Çocuğu, kendinizin, amaçlarınızın, beklentilerinizin bir uzantısı değil, sizden ayrı
kişiliği olan ve bu kişiliğini geliştirme çabası içinde bulunan bir insan gibi kabul edin.
* Çocukla kurduğunuz tüm iletişimlerde ona ilgi, sevgi, güven duygusu verecek iletiler
gönderin. Kırıldığınız, kızdığınız durumlarda bile ilgi ve sevginizin sürdüğünü belirtin.
* Çocuğu dinleyin. Sorularına açık, doğru, gerçek kısa cevaplar verin.
* Çocuğa karşı kendi amaç ve beklentilerinize göre değil, onun amaç ve beklentilerini anlayarak davranın.
* "Hayırlı evlat" anne babanın sözünü dinleyen değil, kişiliği belirgin, kendine güvenen, sorumluluk yüklenen, yaratıcı çocuktur. Bunu benimseyip tutum ve davranışlarınızda ilke edinin.
* Çocuk öğütlerden, uzun konuşmalardan çok, davranış ve tutumlarınızdan etkilenir. Ona iletilerinizi davranın ve tutumlarınızla vermeyi ön planda tutun.
* Çocukla sert ve yüksek sesle konuşmayın, bağırıp çağırmayın. İletilerinizin sevecen ve yumuşak olmasına özen gösterin.
* Sözlü iletilerinizin çocuğun yaşına, ruhsal durumuna göre açık, kesin ve kısa olmasına dikkat edin.
* Değişik nedenlerden kaynaklanan kızgınlık ve öfkenizi çocuğa yansıtmayın
* Çocuğun yaşı ve deneyimlerinin yetersizliği nedeniyle yaptığı hataları hoşgörüyle karşılayın. Bunları suç olarak kabul edip cezalandırmayın.
* Ona hatalı davranışlarını gösterin. Azarlamadan, ceza vermeden önce konuşun. Onu dinleyin, hatalarını düzeltin.
* Suç olan ve ceza gerektiren hatalı davranışları önceden anlatın. Çocuk bu davranışları yaptığında cezalandırın.
* Cezalandırma aracı olarak aşağılayıcı sözcüklerden, karanlık odaya kapatmaktan, dayaktan kesinlikle sakının. Cezalandırma sırasında "artık seni sevmiyorum" gibi sözcükler kullanmayın.
* En iyi cezalandırma yönteminin, çocuğun kimi beklenti ve isteklerini engelleme ya da erteleme olduğunu unutmayın.
* Kararlı ve kesin davranın. Aynı durumlar için farklı yerlerde, farklı zamanlarda değişik iletiler vermeyin.
* Çocuğu yaşı,becerisi ve yeteneği dışında ve üstünde çabalara zorlamayın.
* Başarılarını, çabalarını övün. Başarısız olduğunda başka çocuklarla karşılaştırmayın, cezalandırmayın. Başarısızlık nedenlerini onunla birlikte arayıp bulmaya çalışın.
* Deneyimlerinin azlığı ve gerçekçi biçimde düşünemeyişi nedeniyle çevreyi, olayları değişik biçimde anlayıp yorumladığını, hayal gücünün etkisiyle çocuğun masal dünyası içinde yaşadığını göz önünde bulundurun. Bu masal dünyası içinde çocuğun gerçekleri kendi hayal gücüne göre çarpıtıp değiştireceğini düşünün. Bu nedenle gerçek dışı sözlerini ve davranışlarını hemen "yalan" diye değerlendirmeyin.
* Ona deneme, öğrenme fırsatı verin. Beden ve ruh özelliklerini, yaşına uygun özgürlük tanıyın. Sorumluluk verin.
* Şımartmayın, gerçekleştirme olasılığı olmayan beklentiler yaratmayın.
Çevre ile olumlu ilişkiler geliştirmede yardımcı olacak on beş yol gösterici vardır. Bunlar:
Olumlu ilişkiler geliştirmek için her insanın atması gereken ilk adım, dikkatini kendi üzerinden çekmektir. Diğerleri ile ilişkide iken dikkatlerini öncelikle kendi üzerlerinde toplayan insanlar nadiren uzun süreli olumlu ilişkiler kurabilir. Dikkatinizi başkaları üzerinde toplamaya başladığınızda, iyi ilişkilerin potansiyeli büyük ölçüde artar.
İyi ilişkiler geliştirmek istiyorsanız, öncelikle insanlara ilgi duyun. Dünyadaki hiçbir yetenek, eğitim, samimi ve yürekten gelen ilginiz kadar başkasını etkileyemez.
Onlar hakkında birşeyler öğrenmeniz ve bunları hatırlamanız kadar insanlar üzerinde olumlu etkisi olan pek az şey vardır. İnsanlar hakkında çok şey bilmeniz onlar önem verdiğinizin olumlu bir göstergesidir ve sürekli bir bağ oluşturur.
Her insanı olumlu beklentilerle karşılayın ve her karşılaşmanın olumlu sonuçlar vermesini bekleyin. Herkese aynı önemi vererek davranın, böylece hiç kimseyi hiçbir zaman küçümsememiş olursunuz.
Başkalarından yararlanarak ilerlemeye çalışmak, başarılı olduğunuzu sanmaktır. Bu hem sizi hem başkalarını incitir. Bir insan bir başkasından ne zaman yararlanmaya kalksa, gelecek için şanslarını azaltır. Yoluna çıkacak fırsatların sayısı azaltır, yolunda kendisine yardımcı olmayı isteyecek insanların sayısını azaltır.
İlişkilerin olumlu olması ve sağlıklı kalması için, karşılıklı yarar sağlaması gerekir. Bir insan hiç vermeden veya çok az vererek sürekli alamaz. Başkasından size yardımcı olmasını istemek, genellikle iyi bir ilişki başlatmanın en iyi yoludur. Ancak tek yaptığınız bu olursa, ilişki kalıcı olmaz.
En iyi ilişkiler, her iki tarafın sürekli diğerinden bir şeyler aldığı ilişkilerdir. Eğer ilişkilerinizi olumlu yönde geliştirmek istiyorsanız, bir arkadaşınızla bir araya geldiğiz de masaya daima olumlu birşeyler getirmelisiniz.
İnsanlar, duygusal varlıklardır. İnsanlarla ilişkilerinizde başarılı olmak istiyorsanız, onların duygularını dikkate alın.
İnsanlar doğal olarak kendilerine yardım edene doğru eğilim gösterirler. Çoğumuz iyiliğe iyilikle karşılık vermeyi isteriz. Diğerlerine hizmet edebilmek için fırsatlar ararsanız, daha tatmin edici bir yaşam sürer ve pek çok iyi ilişki geliştirirsiniz.
Özellikle iyi ilişkiler geliştirmede başarılı insanların ortak özelliklerinden biri, başkası konuşurken onu dikkatle dinleme yeteneklerinin olmasıdır. İyi bir dinleyici olabilmenin anahtarlarından biri, diğerini kendisi hakkında konuşmaya teşvik etmektir. Genelde bunun için sadece iyi yöneltilmiş, bir-iki soru yeterlidir. Nazik, ancak ısrarlıysanız en az konuşan insanı dahi kendisi hakkında konuşmaya ikna edebilirsiniz.
Bir ilişki başlatmaya çalışırken insanların yaptığı en yaygın hatalardan biri, diğer kişinin ilgisini kendileri üzerinde toplamaya çalışmaktır. Diğerinin ilginç bulacağı bir konu yakalamak umuduyla, ilgi veya isteklerinden öbürüne geçerek konuşmaya çalışırlar. Bunu yapanlar her şeyi tersinden ele alanlardır. Bir ilişkiyi başlatırken kullanılabilecek en iyi stratejilerden biri, dikkatinizi diğerinin ilgi alanları üzerinde toplamaktır. Eğer sezgileriniz güçlüyse, genelde o kişinin merakları hakkında bir şeyler öğrenebilirsiniz. Eğer merakları size yabancıysa, bu konuyu konuşarak öğrenme fırsatını kaçırmayın. Eğer sizin de bu alanda meraklarınız varsa, konuşmadan alacağınız zevk de iki katına çıkacaktır.
Dünyada hiçbir şeyin insanlar kadar önemli olmadığını hatırlayın. Başkasına övgü ve saygı göstermenin, onun kendisini önemli hissetmesini sağlamanın bize hiçbir maliyeti bulunmaz, ancak bu başkasına muhteşem şeyler yapar. Bunun size sağlayacağı ek fayda da, o kişiyle iyi bir ilişki kurmanıza yaramasıdır.
İnsanlar arasında tartışma olarak adlandırılan fikir alış-verişi, sağlıklı ve yararlıdır. Diğer yandan kavgalar, hiçbir zaman faydalı olamaz. Kavgalar, başka birinin görüş açısını değiştirmek üzere yapılır ve zor kullanmaya dayalıdır. Her zaman birinin kazanması ve diğerinin kaybetmesi ile noktalanır. Tartışma, ilgili herkes için en uygun çözümün benimsenmesi amacıyla fikir alış-verişi yapmaktır. İki taraflı bir kazanım yaratmaktır. Kavgalar her zaman zarara yol açar. Kavgayı kazansanız bile, diğer insanla ilişkinizi tahrip edebilirsiniz.
Diğerleriyle olumlu ilişkiler geliştirmem, aslında tek bir noktaya dayanır. İnsanları inceleyen bir öğrenci olmalısınız. Eğer insanların korkularını, ümitlerini ve hayallerini gerçekten anlayabiliyorsanız, bu ilişkileri kurma yeteneğine sahipsiniz demektir. İnsanlarla konuşun. Yüreklerinde taşıdıkları hayalleri dinleyin. Onları seyredin. Nasıl düşündüklerini öğrenin. Kitap okuyup kaset dinleyin, diğer insanların bilgeliklerinden neler toplayabilirseniz toplayın, ancak onların arasına girerek onlar hakkında bir şeyler öğrenmeyi de ihmal etmeyin. Bu akademik bir çalışma değil bir yaşam biçimidir.
Toplum hayatında her bireyin uyması beklenen tutum ve davranışlara, nezaket ve görgü kuralları denir. Nezaket ve görgü kurallarını şu şekilde sıralayabiliriz:
KAYNAKÇA:
-CÜCELOĞLU, Doğan: Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul (1998)
-DORNAN, Jim: Başarı İçin Stratejiler, Sistem Yayıncılık, İstanbul (1997)
-ELMACIOĞLU,Tuncer:Başarıda Aile Faktörü,Hayat Yayıncılık, İstanbul (1998)
-GORDON, Thomas:Etkili Ana-Baba Eğitimi,Sistem Yayıncılık, İstanbul (1999)
-KÖKNEL, Özcan: İnsanı Anlamak,Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul (1997)
-YÖRÜKOĞLU, Atalay:Çocuk Ruh Sağlığı, Özgür Yayınları, İstanbul (1998)