Anne Babalara Öneriler

25.12.2012 1151

Sizin sandığınız çocuklarınız sizin değildir.
Onlar,yaşamın kendi içinde özlediği kızları ve oğullarıdır.
Sizden değil,sizin aracılığınızla dünyaya gelmişlerdir.
Sizinle birlikte olmalarına karşın size ait değillerdir.
Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi hayır.
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.
Onlara benzemek için çabalayabilirsiniz ama onları kendinize benzetemezsiniz.
Çünkü yaşam geçmişle oyalanmaz ve geriye gitmez.
Khalil Gibran ("peygamber" adlı kitabından)

İnsanoğlu dünyaya geldiği anda bu yeni ve farklı ortamı keşfetmeye ve anlamaya çalışır(Üstün DÖKMEN). Bunun için kullandığı alıcıları gözleri,kulakları,burnu,tatma ve dokunma organıdır. Sürekli bakınarak çevresindeki nesneleri ve olup bitenleri algılamaya ve anlamlandırmaya çaba gösterir,duyduklarına tepkiler verir. Bu ağzı var dili yok minyatür canlının o meraklı ve heyecanlı bakışları ne kadar sevimlidir. Giderek ellerini kullanmaya başladığında eline geçen her şeyi ellemeye,avuçlamaya başlar. Ne yumuşak,ne katı,ne sıcak,hangisi can acıtıcı vs. tek amacı vardır yine,öğrenmek... Aslında diğer alıcıyı kullanmaktadır daha çok şey öğrenebilmek için;dokunma duyusu. Yetmez,görüp dokunduklarını daha anlamlı hale getirebilmek için dilini kullanır. Eline geçirdiklerini ilk fırsatta ağzına sokmaya çalışır. Amacı nesnelerin acı,ekşi,yavan vb. tatlarını kavramak ve hayatı öğrenmektir. Süreç içinde kendisine zarar verecek ve vermeyecek olanları,hoşuna giden ve gitmeyenleri seçecek hayatını güzelleştirecektir. Bu arada koklama organını da kullanarak görüp,dokunduklarını ve tattıklarını daha anlamlı hale getirmeye de çalışmaktadır. Başarır da... Ayaklandığında görebileceği,dokunabileceği,koklayabileceği,duyabileceği,tadabileceği şeylerin alanı o kadar genişlemiştir ki belki de yürümeye başladığından çok kısa süre sonra koşmaya çalışması ondandır,bir an önce o bilmek istediklerine ve hoşuna giden şeylere/kimselere ulaşmak. Bütün bunlar da ona yeterli gelmez. Çünkü öğrendikçe ihtiyaçları o kadar artmaktadır ki. Bu ihtiyaçlarını ve duygularını ifade edebilmek için sesleri anlamlandırmayı,yani konuşmayı da öğrenir.
insan,sadece bu beş duyusu aracılığıyla öğrenmektedir. Başkaca bir öğrenme aracı yoktur. Çevresindeki bütün eşyalar,canlı-cansız nesneler,sesler,kokular,ısı,algılanabilen her şey birer bilgidir. Ancak,bu bilgilerin insan için değeri sadece anlamlı oldukları zaman vardır. Ne var ki insanın insan olabilme sürecinde bunu engelleyen bir çok faktör vardır. Örneğin çocuk her şeyi ellemeye başladığında bir şeylere dokunmaması gerektiğini öğretmek adına yasaklamalar başlar. Bu engellemeler çok seyrek olarak ona anlatarak veya açıklamalar yaparak çoğu zaman da sert ifade veya tepkilerle yapılır. Daha çok emir kipindeki ifadeler "dokunma!",onu ağzına alma!","elleme!","sakın ha!" vb. kesin,açık kapı bırakmayan yargılardır. Böylece öğrenmek,anlamak ve bilmekten başka amacı olmayan küçük birey,yavaş yavaş "bunu yaparsam tepki kötü olur mu?,ne derler?,beni ayıplarlar ve azarlarlar mı?,utandırırlar mı?" vb. sorular ve kaygılarla kendi öğrenmesini kendisi de engellemeyi öğrenir. Ve artık " bu ne?,nasıl?,neden?,ne zaman?,niçin?,kim?" gibi öğrenmeyi gerçekleştiren,bilgileri ilişkilendirmeye yarayan,bilgi bütününün parçalarını görmeyi sağlayan o bıktırıcı sorular hiç kimseye sorulmaz olur.

"Özgün bireyler özgün ailelerde yetişir"

 Anne babalar yukarıda bahsedilen engelleyici veü ketleyici davranışlar göstermek yerine,çocuklarının sadece hayatı öğrenmeye çalışan ve yardıma ihtiyacı olan küçük bireyler olduklarını unutmamalıdırlar.
 Yardım etmek,"onun yerine yapmak" değildir. Nasılü yapacağına ilişkin olarak ona kapılar açmaktır. Bu kapılar bazen uygun ortamı yaratmak,onun bulmasını sağlayacak sorular sormak,birlikte yola koyulmak,örnek davranışlar sergilemek vb. şekillerde olabilir.
 Düşünme becerileri henüz yeterince gelişmemiş olduğuü için,küçük bireyler daha çok deneme-yanılma-sınama metoduyla öğrenirler. Bu nedenle öğrenebilmek için çoğunlukla kendileri yapmak ve uygulamak eğilimindedirler. Bu süreçte anne babalar çocuğa zarar vereceği açıkça görünen durumlarda onu yasaklamak yerine mevcut ortamı değiştirmeyi yeğlemelidirler. Örneğin;çocukların ilaçları kullanmalarını önlemek için ilaçlar ortadan kaldırılmalıdır.
 Yaşamı boyunca hata yapmamış insan var mıdır? Buü mümkün değildir. Öyleyse çocuklarımız da bazı yanlışları yapacaklardır. Yanlışlar yaptığında çocuğun utandırılmaması ona yapılabilecek ilk büyük iyiliktir. Diğer bir iyilik de yaptığı yanlışların sonuçlarına kendisinin katlanması gerektiğinin kavratılabilmesidir. Hatalardan ders almak ve aynı hatayı bir daha tekrar etmemek te öğrenilmesi gereken bir diğer güzelliktir.
 Siz çocuğunuzla konuşurken çocuğunuzun sizi nasılü dinlemesini istersiniz? Can kulağıyla ve saygıyla mı? Peki siz onu nasıl dinliyorsunuz hiç düşündünüz mü? Bunu başarabiliyor musunuz?
Anne babalık,çocuğun karnını tok,sırtını pek tutmaktan ibaret değildir. Ona değer vermek ve onu farklı bir birey olarak görebilmektir de. Her birey gibi saygı görmek,değer verildiğini hissetmek çocuğu geliştiren en önemli öğelerdendir.
 Gelişen birey davranışlardan etkilenir,büyümeü sürecinin başlangıç evrelerinde kendisine modeller bulur. Bu model çoğunlukla cinsiyetle doğru orantılı olarak anne ya da babadan biri,öğretmen veya yakın çevreden birisi olabilir. Eğer bu model kitap okuyan,merak eden,araştıran,soran,sorgulayan, çevresiyle iyi ilişkiler içinde olan,olumlu,kendine güvenen,disiplinli,üretken, vb. güzel davranışlara, evrensel değerlere sahip(adil,iş merkezli,güvenilir,onurlu,değer veren,tutarlı,dürüst, girişimci,kaliteli..) bir modelse büyük olasılıkla alıcı da o doğrultuda biçimlenecektir.Bütün canlı türleri için geçerli olan özelliklerden biri;ortama uyum sağlama özelliğidir. Ortama uyum sağlayamayan yok olur gider. Yok olmamak için de canlı o uyumu sağlamak için var gücüyle çaba sarf eder. Küçük bir çocuğun ilk sosyal ortamı ailedir. Anne babalar çocukları için nasıl bir ortam yarattıklarını zaman zaman gözden geçirmek zorundadırlar.
 "Kart ağaç eğilmez"ü
Ağaç için çok doğru bir söz. Ne denebilir ki...
Ne var ki insan ağaç değildir. Anne babalar da insan olduğuna göre değişebilirler ve değişmek zorundadırlar. Anne baba oldukları için değil,zaten varlık oldukları için değişmek zorundadırlar. Zaman,mekan ve ahkam (koşullar) değişiyorsa insan da değişmelidir. Zamanın,mekanın ve (ahkamın) koşulların değişimi karşısında değişen hem insan bedeni hem de insan düşüncesidir. "Ne yapayım,elimden gelen bu kadar... ben bu kadar biliyorum... Bu yaşatan sonra değişemem...) vb. sözler ne doğrudur ve ne de çocuklarımız için inandırıcıdır. Bu durumda doğru olan değişime karşı direnmek değil,değişimi uzlaşmacı ve doğru bir biçimde yönlendirmek olmalıdır. Elbette ki kuşak çatışmaları doğal ve olması gerekendir. Fakat "ak" ve "kara"nın ortak alanı olan "gri" bir alanın olduğu asla unutulmamalıdır.
 Özellikle ergenliğe girişte anne baba ve genç bireyü arasında anlaşmazlık boyutları değişir ve artar. Anne baba genellikle bu süreçte çocuğunun asi,laf anlamaz biri olup çıktığını düşünerek panikler. Oysa ki önceki dönemlerde ciddi yanlışlıklar yapılmamışsa yeni ve yaşanması gereken bir döneme giriliyordur. Bu,ergenin "ben de varım..ben bir bireyim" düşüncesiyle benlik kavramının oluştuğu bir süreçtir. Bu dönemde anne babanın görevi,onunla zıtlaşmak yerine onu anlamaya çalışmak ve olumlu davranışlarda onu desteklemek olmalıdır. Her davranışta karşısında olmak,gencin kazanmak istediği "öz güvenin" oluşmasını engeller veya geciktirir. Unutulmamalıdır ki anne babaların başarması gereken şey "sorumsuz ve bağımlı bireyler yetiştirmek" değil,"sorumluluk sahibi bağımsız bireyler" yetiştirmektir.
"Sevgi ve değer verme"
 Hangimiz bize gösterilen sevgiden rahatsız oluruz?ü Yaşımız ne olursa olsun,hangi yaştaki insandan gelirse gelsin,sevilmek ve sevildiğimizi hissetmek bizi ne kadar mutlu eder? Bu herkes için geçerlidir. Hele çocuklarımız için çok daha önemlidir. Sevilmek ve değer görmek insana güç verir,güven verir. "Biz" bilincinin oluşmasını sağlar. Çocuk ailede ne görüyorsa ona göre biçimlendiği gibi olayları algılama ve değerlendirmesinde de öğrendikleri referans olur. Örneğin düşüncelerine değer verilen,yanlış yaptığından veya düşündüğünden dolayı yargılanıp utandırılmayan bir birey farklı düşüncelere karşı toleranslı olmayı öğrendiği için öyle de davranır. Farklı düşüncelerden de bir şeyler öğrenebileceğini düşünerek iyi bir dinleyici ve gözlemci olmayı başarır. Kısacası demokratik düşünme ve davranma becerisi kazanır.
"Eleştirel düşünme veya eleştirme"
 Eleştirel düşünme,olaylara ve olgulara,sebep-sonuçü ilişkileri içinde,inceleyici gözle bakabilmektir. Ayrıntıları görmek,daha sağlıklı değerlendirme yapabilmeyi ve daha sağlıklı kararlar vermemizi sağlar. Toplumumuzda daha çok görülen davranışsa "eleştirmek" tir. Ve bu genellikle de "olumsuz eleştiri" (yermek)olur. Çok sıklıkla kendimizin dışındaki herkesin ve her şeyin olumsuz yönlerini ön plana çıkararak karşımızdakini eleştiri bombardımanına tutarız. Bununla iki temel yanlışı yaptığımızın çoğu zaman farkında değilizdir.
1- Sebepleri kendi dışımızda aramak:
Canlı türleri,doğası gereği içinde bulunduğu koşullara uyum sağlamak için çaba sarf eder. Bu çabanın kökeninde yatan şey var olmak ve hayatta kalabilmektir. İnsan (tartışılan) düşünce yapısının farklılığı veya gelişmişliği gereği içinde bulunduğu koşulları ve çevresini değiştirme gücüne sahip olmasına rağmen,bu her zaman hemen mümkün olamaz. Eleştirel düşünme becerileri gelişmemiş bireyler böyle durumlarda en kolay düşünme biçimi olan ve sorunlardan kaçış anlamına da gelebilecek bir davranış biçimini geliştirir,nedenleri kendinin dışında aramayı yeğler. Böyle durumlarda"Rüzgarın yönünü değiştiremediğimizde geminin rotasında değişiklik yapmak" bizi hedefimizden alıkoymaz. Tam tersine o hedefe hiç ulaşamamaktansa biraz gecikmeli ve farklı deneyimler edinerek limana varmamızı sağlar. Bu "çözüm bulucu" yaklaşım,gelişmiş eleştirel düşünme becerisinin bir sonucudur. Çocuğumuz sürekli eleştiriyor,sürekli muhalefet ediyor ve çözümler üretemiyorsa ve biz bundan dolayı rahatsız oluyorsak dönüp kendimize ve çevremize bakmamız doğru bir davranış olacaktır. Bir bilgenin dediği gibi "Bir yerde bir aksaklık varsa işe kendimden başlamalıyım" yaklaşımı bireye zarar yerine yarar sağlayan bir düşünme biçimidir.
2- Olumsuzluklarla kendimizi engelleme
Psikolojide yaygın bir deneydir....Yarıya kadar su dolu bir bardağa baktığınızda ne görürsünüz?Yarısı boş bir bardak mı? yoksa yarısı dolu bir bardak mı?
İnsan beyni,algılamalarımız ve ilk düşüncelerimiz doğrultusunda ardışık düşünceler üretir. Halk arasında bir işin sonunun başından belli olacağına dair "Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir" sözü buna güzel bir örnektir. Eğer bardağa baktığınızda boş tarafını görüyorsanız,beyniniz hemen boşluğa,olumsuzluğa,yokluğa doğru yönelen düşünceler üretmeye başlayacaktır. Sonuç olarak umutsuzluk,teslim olma,pes etme ve çoğunlukla başarısızlık hakimdir. Aksi durumda ise beyin,varlıktan yola çıkarak artırmaya,tamamlamaya doğru yönelecektir. Çünkü bir başlangıcı ve eksiği gidermek için bir nedeni vardır. Eleştirel düşünebilen anne babalar her durumda bir çıkış noktası olduğuna inanan insanlar olduğundan pozitif enerji yüklüdürler. Çocuklarını motive edebilmek için onların başarısızlıklarını değil başarılarını ön plana çıkarırlar. Yerli yerinde onları ödüllendirirler. Doğal olarak çocukları da bu pozitif enerjiden etkilenirler. Takdir gören bu davranışları geliştirmeye ve yenilerini eklemeye yönelirler. Çoğunlukla olumlu düşünerek sorunlarına çözüm bulabileceklerine inanır ve bunu başarırlar.
 Arkadaş çevresiü
Çocuğunuzun arkadaşlarını beğenmiyor,onların olumsuz davranışlarla birbirlerini kötü yönde etkileyeceğinden kaygılıysanız,böyle bir durumda çocuğunuzu veya arkadaşlarını eleştirmenin pek yararı olmayacağını bilmelisiniz. Asıl bilmeniz gereken şey çocuğunuzun arkadaşlığa,dostluğa olan gereksinimine ilişkin duygu ve düşüncelerini ifade ettiğinde bir dinleyene ve onu anlamaya çalışan birine ihtiyacı olduğudur. Eğer bu dost zaman zaman siz olabiliyorsanız onun diğerleriyle ilişkilerinin sağlıklı olduğundan emin olabilirsiniz. Çocuğun veya gencin bu gereksinimleri evde birileri tarafından karşılanamıyorsa elbette ki çözümü dışarıda arayacaktır. Anne babaların,bu ihtiyaçların tamamının kendileri tarafından karşılanabileceğini düşünmeleri de bir yanılgıdır. Zaten çocuklar ne konuda,ne kadar ve nereye kadar size ihtiyaç duyduklarını çok iyi ifade ederler. Böyle durumlarda çocuğunuzla değil de derdinizi paylaşabileceğiniz ve güvendiğiniz bir arkadaşınızla birlikteymiş gibi davranmayı başarmalısınız.

SEVGİLİ ANNE-BABALAR

Yukarıda size anlatmaya çalıştığımız anne-baba davranışları ideal ve çağdaş anne-baba davranışlarıdır. Eminiz ki bir çoğunuz böyle bir anne-baba olma arayışı içindesiniz. Bu,dünyanın en zor mesleği üzerine söylenebilecek o kadar çok şey var ki... Sizlerin en azından arayış içinde olmanız bir gelişim ve değişim öncüsüdür. Zaman zaman duyduğunuz sıkıntılar sizi daha iyiye yönlendiren itici güçlerdir. Her anne baba bildiğinin en iyisini yapmaya çabalıyordur. Bu kuşku götürmez. Ancak ne kadar biliyoruz? Ne kadar bilmediğimizin farkındayız? Bilmediklerimizi öğrenmek için ne kadar çaba sarf ediyoruz? Vb. soruları kendimize sormak zorundayız.
Unutulmamalıdır ki evrende her şey kendi anlamını bulmak için vardır. Bir yumurta hücresi daha karmaşık ve kompleks yapıdaki daha anlamlı canlıya,bir tohum bir fidanı ve meyve verebilen bir ağaca dönüşebilmek içindir. Canlı türü,bir yandan üç milyar yıldır taşıdığı genetik bilgileri kendisinden sonraki bir canlıya aktarmak yükümlülüğünü yerine getirmeye çabalarken bir yandan da değişen doğal koşullar içinde değişime karşı direnmek ve uyum sağlamak gibi zor bir işi başarmak zorundadır. Sevgili Doğan Cüceloğlu'nun deyişiyle,"tümüyle sana karşı direnen bir dünyada sen olabilmek savaşı,savaşların en büyüğüdür. Bu savaş bir başladı mı hiç bitmez". Bu,var olma ve daha anlamlı hale gelebilme savaşıdır. Sizin de çocuklarınızın da verdiği savaş budur. Bu savaşta gerek doğal gerekse sosyal ortamda yeterince engel vardır. Anne babalara düşen görev bu savaşta onlarla işbirliği yapmayı başarabilmektir.


ÇOCUKLARIN ÖTEKİ ANA-BABALARI

Kendi ana-babalarının dışında çocukları yaşamları boyunca etkileyen insanların içinde yakın çevreden birileri olduğu gibi en çok beraber oldukları öğretmenleri ilk sıralarda yer alır. Eğer öğretmen daha iyinin arayışı içinde,yaşam boyu öğrenmeyi kendisine ilke edinmiş biri ise hem evinde iyi bir ana baba hem de okulda öğrencilerinin iyi bir yedek ana-babasıdır. Ne var ki okullarımız yönetsel olarak hiyerarşik bir sistem içindedirler. Öğrencilerden sadece,gerekçeleri kendilerine anlatılmadan,kendilerine sorulmadan konulan kurallara uymaları istenir. Dolayısıyla bir çok öğretmen ve yönetici için,çocuğu öğrenmeye yüreklendirecek,onun öğrenmesini kolaylaştıracak uygulamalar yerine,okul ve sınıf düzenini sağlamak birinci derecede önem taşır. Bu düzeni korumak için de öğrenciler sık sık azarlanır ve cezalandırılır. Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi,okullarımızda öğrencinin bilgi ve becerilerini destekleyen,onu hayata ve geleceğe hazırlayan programların olmayışı da öğrencinin okula ve öğrenmeye ilgisini azaltınca,öğrencilerin büyük bir bölümü mevcut değerlendirme sistemine göre ortalamanın altında kalır ve genellikle "başarısız" olarak nitelendirilirler. Bu tür öğrenciler kendilerine hitap etmeyen programlardan sıkılıp aykırı davranışlar gösterince de azarlanıp bastırılmaya çalışılır. Pek çok okulda öğrencilerin,programlar,aldıkları eğitim,okuldaki uygulamalar,derslerin işleniş şekli,ders konuları,ölçme-değerlendirme konusunda kendilerine söz hakkı ve düşüncelerini ifade etme hakkı verilmez. Evde ana-babasının,okulda öteki ana-babası olarak düşündüğü yönetici ve öğretmenlerinin kendi düşüncelerine değer vermediği çocukların nasıl tutumlar içinde olmasını beklersiniz?



Çocuklarla İletişimimizde On İki Engel

Thomas Gordon,ana-babaların çocuklarıyla iletişimlerini engelleyen,sıklıkla kullandıkları sözlü tepkileri şu şekilde sıralıyor.(Etkili Ana Baba Eğitimi-Dr.GORDON Thomas-Sistem Yayıncılık)
İletişimde on iki engel ve birkaç örnek

1. EMİR VERMEK,YÖNLENDİRMEK
Çocuğa emir vererek bir şey yapmasını söylemek:
"Yemeğini ye!","benimle böyle konuşma!"şimdi git dersini çalış!"
2. UYARMAK,GÖZDAĞI VERMEK
İstemediğiniz şeyi yaparsa,çıkacak sonucu çocuğa söylemek:
"onu yaparsan pişmen olursun","bir kelime daha söylersen dışarı atarım"
3. AHLAK DERSİ VERMEK
Çocuğa yapmaması gerekenleri söylemek:
"öyle davranmamalısın","büyüklerine karşı her zaman saygılı olmalısın"
4. ÖĞÜT VERMEK,ÇÖZÜM VE ÖNERİ GETİRMEK
Çocuğa öneriler vererek sorununu nasıl çözeceğini söylemek:
"git,başka çocuklarla arkadaşlık et", "bu konuda öğretmeninle konuşmanı öneririm"
5. ÖĞRETMEK,NUTUK ÇEKMEK,MANTIKLI DÜŞÜNCELER ÖNERMEK
Çocuğu gerçeklerle,bilgi,mantık ve kendi görüşlerimizle etkilemeye çalışmak:
""çocuklar birbirleriyle nasıl geçineceklerini öğrenmeli","ben senin yaşındayken iki mislini yapardım"
6. YARGILAMAK,ELEŞTİRMEK,SUÇLAMAK,AYNI DÜŞÜNCEDE OLMAMAK
Çocuğu değerlendirmek ve olumsuz yargılamak:
"Bu konuda çok yanılıyorsun","bu tecrübesiz birinin görüşü"
7. YERSİZ VE DAYANAKSIZ ÖVMEK,AYNI DÜŞÜNCEDE OLMAK
Olumlu değerlendirme yapmak ve düşüncesini paylaşmak:
"haklı olduğunu düşünüyorum","iyi şeyler yapacak yeteneğin var"
8. AD TAKMAK,ALAY ETMEK
Çocuğu utandırarak kendisini aptal hissettirmek:
"şımarık,züppe","buraya bak sivri zekalı"
9. YORUMLAMAK,ANALİZ ETMEK,TANI KOYMAK
Çocuğun davranışının nedenini anlatmak,ona koyduğumuz tanıyı iletmek:
"okulda durumun iyi olmadığı için böyle düşünüyorsun","beni öptüğüne göre yine bir şey var"
10. SORU SORMAK,SINAMAK,ÇAPRAZ SORGULAMAK
Nedenler bulmaya çalışarak,sorunu çözmeye yardım edecek daha fazla bilgi toplamak:
"bu fikri senin aklına kim soktu?","üniversiteye gitmezsen ne yaparsın?"
11. GEÇİŞTİRİCİ GÜVEN VERMEK,DESTEKLEMEK,AVUTMAK,DUYGULARINI PAYLAŞMAK
Çocuğun duygularındaki yoğunluğu gözardı ederek,onları unutmasına ve kendisini daha iyi hissetmesine çalışmak:
" üzülme her şey düzelir","tüm çocuklar arada bir böyle olur"
12. SÖZÜNDEN DÖNMEK,OYALAMAK,ŞAKACI DAVRANMAK,KONUYU SAPTIRMAK
Çocuğu sorunundan uzaklaştırmaya çalışmak:
"unut gitsin","bütün bunları biz de yaşadık"

BAZI YAYGIN ANA-BABA DÜŞÜNME BİÇİMLERİ

 Benim zamanımda bu kadar imkanlarımız yoktu. Birü elleri yağda bir elleri balda. (YANLIŞ)
 Yaşanan her çağın ve koşulların kendine özgüü zorlukları vardır. Bu zamanın genci,çocuğu,öğrencisi olan ben değilim. Onu anlamaya çalışmam daha doğru olur.(DOĞRU)
 Bu yaştan sonra ben değişemem. Hem o bacak kadarü çocuk,neden anlar ki? Eğitilmeye asıl ihtiyacı olan o. (YANLIŞ)
 Yaşayan her şey sürekli değişiyor. Ben istesem deü istemesem de değişmek zorundayım. Öyleyse isteyeyim ve olumlu değişikliklere sahip olayım. Çocuğumla aramda yaşadığım problemler karşısında rahatsızlık duyuyorsam demek ki sorunun bir parçası bende. Sakin,makul ve mantıklı olup iyi çözümler bulabilirim. Bunun için bir bilene danışmak ve konuyla ilgili kitaplar okumak yararlı olabilir.. .(DOĞRU)
 O kadar beceriksiz ki ben yapıvermesem hiçbir şeyinü hakından gelemeyecek.(YANLIŞ)
 Çocuğumuz gelişen bir birey. Becerilerini geliştirmesiü için ona fırsat tanımamız gerek. Her şeyi biz yapıverirsek gelişemez,onu engellemiş ve geciktirmiş oluruz. Ona yapabileceği işler vererek sorumluluk almasını ve kendine güvenmesini sağlamak yararlı olur. (DOĞRU)
 Ben ona güveniyorum ama çevre bozuk.(YANLIŞ)ü
 Çocuğum tıpkı ben ve diğerleri gibi bu çevrenin birü parçası. Öğrenilmesi gereken şey bu çevre içinde sağlıklı düşünerek ayakta kalmayı başarmak. Onu çevreden yalıtmak sorunu çözmez. Yaşamı öğrenmesini geciktirir. Ona yaptığı işlerin sonuçlarına katlanması gerektiği konusunda nasıl yardımcı olabiliriz?...(anne-baba)(DOĞRU)
 Aman dışarı işlerinin hepsini ben yapayım da oü derslerine çalışsın,zamanını kaybetmesin. (YANLIŞ)
 Bu işlerden bazıları onun yaşamının bir parçasıü olacak. Şimdiden bazılarını öğrenmesi onun bizden uzakta olduğunda sıkıntı duymamasını sağlar. Hem zamanını planlayıp dikkatli kullanmasını da öğrenmesi gerekir. Ona kaldırabileceği sorumlulukları tatlılıkla vermeyi başarmalıyız.(DOĞRU)


Özet ve Öneriler:

 Çocuğunuzla konuşurken,onun kaç yaşında olduğunuØ düşünün ve dünyaya onun gözüyle bakmaya çalışın. Bunu başardığınızda aranızdaki iletişimin daha güçlü olduğunu göreceksiniz.
 Neyi,ne zaman,nerede,en iyi nasıl söyleyeceğinizi önceØ düşünün.
 Doğal ve basit olun.(Siz Tanrı değilsiniz)Ø
 Çocuğunuzu farklı bir birey olarak,olduğu gibi kabulØ edin ve bunu ona hissettirin.
 Çocuğunuz sizinle konuşmak isteğini ilettiğinde onuØ dinleyin. Açıkça sizden yardım istemedikçe ona kendi çözümlerinizi önermeyin,ona akıl vermeyin.
 "Sen" dili yerine "ben" dilini kullanın. Örneğin;Ø "Kitapların bir tarafta,pijamaların bir tarafta! Odan o kadar berbat ki! Sen çok pis ve dağınık bir insansı!" yerine "Bu odayı her gün böyle görmek ve toplamak zorunda kalmak beni çok rahatsız ediyor ve mutsuz oluyorum."
 Tutarlı olun. Bir yerde onaylayıp takdir ettiğiniz birØ davranışı,farklı bir yer ve konumda yermeyin.
 Çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamayın. Onun başkaØ insanlarla karşılaştırılması onda değersiz olduğu duygusunu uyandırabilir.
 Olumlu düşünün ki bu çocuğunuza da yansısın.Ø
 Rasgele değil,olumlu davranışlarda ve yerli yerindeØ takdir edin.
 Karşılıklı konuşmalarınızda amacınızın "kazanmak" yaØ da "kaybetmek" olmamasına özen gösterin. Güç ve otorite kullanmak karşınızdakinin savunma ve saldırıya geçmesine sebep olur. İlişkilerinizde "kaybeden" yoksa paylaşma ve verimlilik vardır.
 Onu destekleyip,yüreklendirin.Ø
 Hoşgörülü olun. Kimlik bulma savaşı bazı yanılmalarıØ beraberinde getirir. Hata yaptığında onu aşağılayıp utandırmayın.
 Sorun çıkarıcı değil sorun çözücü olun.Ø
 Çocuğunuza sevginizi bedenØ dilinizle(sarılarak,okşayarak,öperek) belli edin.
 Çalışan bir insansanız çocuğunuza ayırdığınız zamanØ "uzun zaman" değil,kısa da olsa onunla birlikte, dolu dolu geçen "yoğun bir zaman" olsun.
 Boşanmış bir anne-baba iseniz çocuğun düzenli olarakØ sizi görebileceği bir ortam yaratınız. Eğer gerekiyorsa sorunun kendisinden değil anne-babadan kaynaklandığı mesajını veriniz ve doğal davranınız.
 Disiplin,ilkelilik ve tutarlılıktır. Disiplin kötüyüØ cezalandırma değil,iyiyi ödüllendirmedir. Cezalandırma, başvurulacak ilk değil en son çaredir.
 "Ne ekersen onu biçersin". Hangi davranışı görmekØ istiyorsanız onu sergileyiniz. Ancak söylemeyiniz.
 Anlatmaktan çok örnek davranışınız olsun.Ø
 Çocuğunuzu kaldıramayacağı yükün altına sokmayın.Ø Ona,yaşına uygun sorumluluklar verin.
 "Hiç kimse mükemmel değildir". Mükemmel olmakØ yerine,sürekli gelişimi benimseyen davranışlarda bulunun.
 Çocuğunuzun sorduğu sorulara "verilmesi gereken idealØ cevapları" değil "bana göre" diye başladığınız cevapları verin. Hiç olmazsa çocuğunuz herkesin bir fikri olduğunu anlayacaktır.
 Kendinizi ve bilginizin boyutlarını(ne olursa olsun veØ abartmadan) açıkça ifade edin. Bu çocuğunuza güç verecektir.
"Çocuk,anne-baba elinde bir emanettir. Kalbi,kıymetli bir cevher gibi temizdir. Mum gibi her şekli alabilir. Bütün yazı ve şekillerden uzaktır. Temiz bir toprak gibi olup,hangi tohum atılırsa o büyür.
Gazali




Kaynaklar;
1. Savaşçı - CÜCELOĞLU Doğan
2. Etkili Ana Baba Eğitimi - GORDON Thomas
3. Çocuk Eğitimi – YAVUZER Haluk
4. İçimizdeki Biz - CÜCELOĞLU Doğan