Çocuklarla İletişim

25.12.2012 1212

ÇOCUKLARLA İLETİŞİM

         Doğduğu günden itibaren çocuk, yaşayabilmek için anne-babasının desteğine muhtaçtır. Çocuğun kendi ayakları üzerinde durabilmesi, özgüvenini geliştirmesi, kendisi ve çevresiyle barışık olabilmesi, kendisini  düzgün ve doğru ifade edebilmesi, ailesinin vereceği eğitime ve ailesiyle olan iletişime bağlıdır.

          Çocuğun kişiliğinin oluşmasında, anne-baba modelleri çok önemlidir. Çocuk anne-babasıyla özdeşim kurar. Anne-babasını kendisine örnek alır ve taklit eder.

          Yani, siz nasılsanız, çocuğunuz sizi örnek alacak, taklit edecek ve sizinle özdeş olacaktır. Bu yoğun süreçte çocuğun gereksinim duyacağı önemli şeyler olacaktır. Bunlardan biri "sevgi"dir. Bir diğeri ise "güven". Bu iki temel duygu, çocuğunuzun ömür boyu sürecek yaşamsal değerlerini ve kişilik özelliklerini belirleyecektir.

          Doğaldır ki, iki insan arasında varolan "güven" ve "sevgi" yoğunluğu, aralarındaki iletişim gücüyle doğru orantılı olacaktır. İletişim yoksunu ilişkilerde "sevgi" ve "güven"den eser yoktur.

          Çocuğun yaşamda ilk iletişime girdiği kişiler kendi anne-babasıdır. Anne-baba-çocuk üçgenindeki iletişim, yani çocuğun ailesiyle olan iletişimi, çocuğun yaşamında ve onun küçücük dünyasında çok büyük önem taşır.

            Şimdi, şöyle bir düşünmenizi istiyorum. Çocuğunuzla ilgili herhangi bir diyalog-konuşma anında sizin genellikle yaptığınız nedir? Yani çocuğunuz size, bir olayla ilgili kendi duygu veya düşüncelerini aktarırken siz ne yapıyorsunuz?

         Yapılan araştırma sonuçlarının bize gösterdiğine göre, böyle durumlarda anne-babanın yaptığı "konuşmak" oluyor. Peki nasıl bir diyalog bu? Gelin belli başlı olanlarını birlikte inceleyelim.

         Çocuğunuz size geldi ve "Anne, öğretmenim bugün sınıfta çok konuştuğum için bana kızdı" dedi. Onun bu söylediğine siz nasıl bir tepkide bulunursunuz? Siz kendi tepkinizi aklınızda tutun; çoğunluğun gösterdiği tepki, hemen konuşmak olur ve aşağı yukarı şöyle bir tepki verir; "Sen zaten her zaman konuşursun": Suçlama.

         Bu gibi durumlarda anne ya da baba, çocuğu hiç dinlemeden, doğrudan önyargılarıyla suçlamaya başlar. Sonuç: Çocuk kendisini daha doğru dürüst ifade edemeden suçlanmış ve anlaşılamamıştır. Bu konuşmanın sonucunda, çoğunlukla çocuk ağlar ve iletişim kurma olasılığı daha en başında biter.

         Bu tür örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Kısaca söylemek gerekirse, aşağıdaki konuşma tarzları, "iletişimi engelleyen faktörler"in başında gelmektedir.

 

 Suçlama:"Sen zaten her zaman ağlarsın"

Bu yaklaşım, çocuğunuzun, kendine olan özgüvenini zedeler ve çocuğunuz bir süre sonra, her yaptığı davranıştan suçluluk duyar. 

 Emir Verme-Yönetme: "Hemen git ve yatağına yat."

Bu yaklaşım, çocuğunuzda direnç yaratabilir. Çocuğunuz sizin söylediğinizin tersini yapabilir. Ve isyankâr davranışlar geliştirebilir.

 Tehdit Etme: "Eğer bir daha böyle davranırsan, sana bahçede oynamak yasak."

Bu yaklaşım, çocuğunuzu, yalan söylemeye teşvik eder. Çocuk tendik edilmemek için ya yaptıklarını inkâr eder, ya da başka yalanlar uydurur. Korkabilir. Söz konusu tehditlerin yerine gelip gelmeyeceğini merak edebilir ve yine deneyebilir. Gücenebilir ve kırılabilir.

 Eleştirme: "Arkadaşlarınla oyuncaklarını paylaşmayı bir türlü öğrenemedin"

Bu yaklaşım, çocuğunuzu pasifleştirebilir. Kendine olan özgüvenini geliştiremez. Kendine güvenini zamanla yitirebilir. Yaratıcılığını ortaya çıkaramaz. Çocuğunuz eleştirileri "yanlış" algılayabilir ve kendini şöyle duyumsar: "Ben kötüyüm". Size karşılık verebilir: "Siz de mükemmel değilsiniz"

 Uyarma-Gözdağı Verme:"Sana bunu bir daha yapmamanı, yaparsan neler olacağını söylemiştim."

Bu yaklaşım çocuğunuzu korkutabilir. Onun zamanla her şeye boyun eğmesine sebep olabilir.

 Güven Verme-Fikir Verme: "Sen bunu başarırsın." "Bence şöyle yapsan..."

Bu yaklaşım, çocuğunuzun, kendi sorunlarına çözümler geliştirmesini engelleyebilir. Sizin fikirlerinize bağımlılık yaratabilir. Her zaman sizden destek bekleyebilir. Sizin desteğiniz olmadan hiçbir şey yapamaz.

 Utandırma: "Ne kadar arsızsın." "Ne kadar çok hata yapıyorsun."

Bu yaklaşım, çocuğunuzun kendisini yetersiz ve beceriksiz hissetmesine neden olabilir. Çocuğunuz yaşıtlarının yanında bile mahçup olma korkusunu yoğun bir şekilde yaşayabilir.

 Öğüt Verme: "Arkadaşlara vurmak, iyi bir davranış değildir."

Bu yaklaşım, çocuğunuzun gözünde sizi "katı ve aşırı otoriter" kılar. Kendi davranış ve duygularının değersizleşmesine yol açabilir.

 Yargılama: "Yemek yemezsen büyüyemezsin; ben zaten iştahsızsın..."

Bu yaklaşım, çocuğunuzda, yanlış anlaşılmışlık duygusu yaratır. Sevilmeme, takdir edilmeme duygularından dolayı, kendini kırılmış ve üzgün hisseder.

 Aşağılama: "Böyle yaparak, komik olduğunu mu sanıyorsun?"

Bu yaklaşım, çocuğunuzun kendini mahçup ve önemsiz hissetmesine yol açabilir.

 Alay Etme: "Bana bak bayan bilmiş..." "Ne var küçük ukala"

Bu yaklaşım, çocuğunuzda, "karşılık verme"-"tersleme" davranışlarını artırabilir. Özbenliğini zedeleyebilir.

 Teşhis Koyma: "Oyun oynadığın çocuk, çok yaramaz ve terbiyesiz"

Bu yaklaşım, çocuğunuzda "başarısızlık" duygusu yaratabilir.

 İnceleme-Araştırma-Soruşturma : "Neden?...Kim?...Sen ne yaptın?...Kiminle?..."

Bu yaklaşım, çocuğunuzun kendi sorununu gözden kaçırmasına sebep olur. Çünkü çocuk sizin sorduğunuz "sorularla" meşguldür. Çocuklar sorulara "hayır" deme eğilimi gösterdiklerinden, çocuğunuz size kaçamak cevaplar verebilir. Çok fazla üstüne gidildiğinde yalanı seçebilir. Korku ve kaygıya kapılabilir.

 Konu Değiştirme: "Başka şeyler konuşalım"

Bu yaklaşımınızda çocuğunuz söyle bir düşünce tarzı geliştirebilir: "Yaşamın zorluklarını yenmek yerine, onlardan kaçılabilir." Çocuğunuz, size sorduğu soruların saçma ve anlamsız olduğu sonucunu çıkarabilir.

Tartışma ve Mantık Yoluyla İnandırma: "Yaptığını görüyorsun ki, sonuçları..."

Bu yaklaşımla, çocuklarla tartışılmayacağını öğrenirsiniz. Bu yaklaşım çocuğunuzu kışkırtabilir. Artık sizi dinlemez.

 Yukarıdaki bütün yaklaşımlar, çocuğunuzla kurmanız gereken "iletişim"in en büyük düşmanıdır. Sözü edilen yaklaşımları çok sık kullandığınız ve "çocuk eğitiminde" böyle bir tarz oluşturduğunuz takdirde, çocuğunuzla ne yazık ki "iletişim" kuramazsınız.

 Çocuğunuzla, bunlara benzer diyaloglar kurduğunuzda, bakın çocuğunuz kendini nasıl hissedecek ve sizin için neler düşünecek:

. Suçluyum...

. Anne-babam Bana Haksızlık Ediyor...

. Beni Kimse Anlamıyor...Annem-Babam Bile...

. Annem-Babam Artık Beni Sevmiyor...

. Hiç İyi Şeyler Yapamıyorum...

. Başarısızım...

. Kimse Beni Dinlemiyor...

. Annem-Babam beni Sonuna Kadar Hiç Dinlemez...

. Konuşmama Bile İzin yok...

. Eskiden Bana Böyle Davranmazlardı...

. Çok mutsuzum...

Ya da;

. Hırçınlaşıp Bağıracak...

. Üzülüp Ağlayacak...

. Duyduğu Sözlere Karşı Çıkacak...

. Kendisini Yetersiz Hissedecek (Özsaygısını Yitirecek)...

. İçine kapanacak...

       Genellikle, sınırlarını kendinizin de bilmediği bir "otorite kurma" yöntemini,  çocuk yetiştirmenin başlıca kuralı zannedersiniz. Böylece "kazanan" siz olacaksınız. Eğer, çocuğunuz size istediğini yaptırırsa, bu kez de kendinizi "kaybetmiş yenik düşmüş" hissedersiniz.

      Ne ilginçtir ki, bu doğrudur. Anne-baba ve çocuk arasında "kazanan-kaybeden" yarışı vardır. Ancak bu yarışı her zaman anne-baba başlatır. Bu yarışta taraflardan biri mutlaka öfkelenir ve yenilir. Burada anne-baba-çocuk arasında sağlıklı bir iletişimden söz edemeyiz. Çünkü sağlıklı iletişimin olduğu yerde "gelişme" ve "ilerleme" vardır. Sağlıklı iletişimin olduğu yerde "destek olma" ve "paylaşma" vardır. Ben buna "iyileştirici iletişim" diyorum. İyileştirici iletişimde taraflar, gelişmesi ve ilerlemesi için, birbirlerini destekler ve duyumsamalarını-düşüncelerini paylaşırlar. O anda kendilerine, doğru ve anlamlı gelmese bile...

      Dört yaşındaki kızınız en sevdiği oyuncak bebeğinin elbiseleri kirlendi diye, sonsuz üzüntü duyup, ağlayabilir. Bu, o an size çok anlamsız gelebilir. Oyuncak bebeğin elbiseleri kirlendi diye çocuğunuzun avaz avaz ağlaması, size hiçbir şey ifade etmese de, onun bu hissettiklerini paylaştığınız zaman, hiçbir şey söylemeden, sadece ona sarıldığınız zaman, ortada sorun olacak pek bir şey kalmaz. Sadece durumu iyileştirmeniz için, sizin birkaç çözüm önerisi getirmeniz gerekir. Oyuncak bebeğin elbisesini yıkamak, bebeğe başka bir elbise yapmak gibi. Yoksa,  yukarıdaki "iletişimi engelleyen faktörler"den birini kullanırsanız, işin yönü değişir. Meselâ, böyle bir durumda eğer, "Niye ağlıyorsun ki, o sadece bir oyuncak. N'olmuş giysisi kirlendiyse! Zaten ne olsa ağlıyorsun." Derseniz, çocuğunuzla aranızdaki iletişim o an kesilecektir.

      Ya da üç yaşındaki oğlunuz, topu patladığı için olanca gücüyle ağlarken, siz ona ağlamamasını söylerseniz, hiçbir işe yaramayacağı gibi, çocuğun anlaşılmamaktan duyduğu rahatsızlığı iki katına çıkaracak ve öfkesinin boyutları daha da artacaktır. Oysa o anda ona, sizin de bu duruma üzüldüğünüzü belirterek, onun duygularını paylaşırsanız, her şey daha kolay olacaktır. Sizin için mantıklı olan, çocuğunuza mantıklı gelmeyecek; onun için mantıklı olan da, size anlamsız gelecektir. Unutmayın ki, hiçbir zaman sadece siyah ya da beyaz yoktur.

     Anne-çocuk, baba-çocuk ya da anne-baba-çocuk arasındaki iletişimi engelleyen nedenlerin başında, çocuğu duymamak, onu dinlememek ve dediğini anlamamak geliyor.

     Çocuklar iki-üç yaşlarından itibaren, anne-babalarına sürekli soru sorarlar. Çocuğunuzun sorduğu soruların, mutlaka tam yanıtını veremeyebilirsiniz. Hatta cevabınız "bilemiyorum"da olabilir. Burada tek ve en önemli şey, onun sorularını duyduğunuzu, ona hissettirmektir. Çocuğunuz, yaşı kaç olursa olsun, sizin onu dinlediğinizi anladığında şöyle düşünün:

. Beni dikkate alıyor.

. Ben annem-babam için önemli ve değerliyim.

. Benim konuşmamı engellemiyor ve dinliyor. Bu da beni mutlu ediyor.

. Öğrenmek istediğim bu değildi ama, benim için çaba sarfetmesi daha önemli.

. Bazen annemin-babamın sözlerini dinlemiyorum, ama artık ben de onu dinleyeceğim.

. Beni büyük insan yerine koyuyor, bana küçük muamelesi yapmıyor. Bu çok hoşuma gidiyor.

. Fikirlerim onun için önemli.

. Duygularıma değer veriyor ve duygularımı anlamaya çalışıyor.

. Annem-babam beni dinledikçe ve benimle ilgilendikçe, kendime olan güvenim artıyor.

     Çocuğun iç dünyasında o denli büyük bir sevgi yoğunluğu vardır ki, iletişim halkalarının kopukluğu ya da eksikliği, onun direkt olarak, anne-babası tarafından sevilmediği ya da az sevildiği duygusunu yaşamasına sebep olur.

     Çok fazla değil, zamanınızın tümünü değil, bütün bir gününüzü de değil, ama gerekli miktarda zamanı çocuğunuza ayırdığınızda iletişim sorunu ve beraberindeki diğer problemler gitgide azalır ve biter. Yaşam hiçbir zaman sorunsuz olmaz. Bir sorunu çözdüğümüzde, yerini bir başkası alır. Önemli olan, sorunların varlığı değildir. Sorun, onu kendimize "sorun" etmememizdir ve buna bağlı olarak da, çözüm yollarını "göremeyişimizde"dir.

     Çocuklar çok duyarlı varlıklardır. Ama aynı zamanda müthiş hoşgörülü, bağışlayıcıdırlar. Onlar dünü yü da bir önceki günü düşünemezler. Onlar için sadece "şu an" vardır. Şu an, istedikleri bir şey için tuttururlar; şu an hoşlarına giden şeyler için sevinçten çılgına dönerler; şu an ağlarlar ve şu an gülerler. Anne-babaları onlara kızdığı zaman, bir öpücükle ya da bir sarılmayla her şeyi unuturlar. Kin tutmazlar. Dayak yerler ama iki dakika sonra, birkaç sevgi sözcüğüyle, canlarının acısını unuturlar.

    Çocuklarla "iletişim" kurmak, yetişkinlerle kurmaktan daha kolaydır. Eğer araya "engeller" koymazsanız... Çocukla iletişimi engelleyen tek faktör, onun kendisini ifade etmesine izin vermemek ya da olanak sağlamamaktır. Bu tür engelle fazlaca karşılaşan çocuk, sevilmediğini ve önem verilmediğini hissederek ya içine kapanır, ya da bunun tam tersi, halk arasında "arsız-söz dinlemeyen"diye adlandırılan bir konuma oturur.

    İşin ilginç yanı, çocuklar o kadar açık sözlüdürler ki, iletişimde bir hata olduğunu size hemen söylerler. Tabi ki cümleleri muntazam ve açık değildir ama, dilleri döndüğünce, akılları yettiğince rahatsızlıklarını hemen dile getirirler.

   Anne-baba-çocuk arasında iletişim kurmada güçlük çekiliyorsa, anne-babalar bilin ki; bu sizin eseriniz. Sizler bazı nedenlerden dolayı (iş-seyahatler-fiziksel hastalıklar-stress vs.)çocuğunuzla aranızdaki iletişim yoğunluğunu azaltıyorsanız, bunda çocuğunuzun suçu yok. Onu bıraksanız,o sizinle "sabaha dek"oyun oynar! Hem de hiç bıkmadan!

 

İLETİŞİMİ KOLAYLAŞTIRAN FAKTÖRLER

     İletişimsizlik, çocuğunuzun kendisini size ifade edebilmesine engel olduğu gibi, ileriki yaşlarında da birçok sorunu beraberinde getirir. Çocuklarıyla iletişim sorunu olan ailelerde, bu sorun kısa bir sürede ortadan kalkmaz. Eğer siz de birçok anne-baba gibi bu sorunu yaşıyorsanız, sorunun ortadan kalkması için zamana ihtiyacınız olacaktır. Bu süreçte çok fazla çaba göstermeniz gerekiyor.

    "Çocuğumun hatalarını eleştirmeyeceksem, yanlışlarını söyleyemeyeceksem, ona nasıl doğruyu gösterebilirim ki? Söylediğiniz 'iletişimi engelleyen yaklaşımları ben de kullanıyorum. Ama başka nasıl davranabilirim...Hep susacak mıyım?"

    Çocuğunuzla "iletişim" kurmanız için, tabi ki daima "susmanız" gerekmiyor. Yanlış anlaşılma olmasın. Fakat "Onu dinlemeniz gerekiyor."

    Gelin küçük bir deneme yapalım. Şu andan itibaren, çocuğunuzla ilgili herhangi bir konuşmada şunları yapmaya çalışın:

. Sessiz kalın

. Empati kurun

. Duygu ve düşüncelerini kabul edin

. Ona karşı dürüst olun

.  Katılarak dinleyin.

   Yukarıdaki önlemler hakkında size yardımcı olabilirim. Ama siz yine hayal gücünüzü biraz zorlayacaksınız. Birincisinden başlayalım.

 

1.    Sessiz  kalmak:Diyelim ki, çocuğunuz size herhangi bir sorununu ya da olayı anlatıyor.

Eğer siz daha o, konuşmaya başladığı andan itibaren, kendi duygularınızı anlatmaya, öğüt vermeye ya da onu yargılamaya başlarsanız, iletişim orada kesilecektir.

Çocuğunuz, "Anne, yarın okula gitmesem........"derken, daha o sözünü tamamlamadan siz, "Okula gitmemek diye bir şey olamaz" demeyin, çünkü bu sizin kendi doğrunuz.

Siz: "Kreşe gitmezsen evde canın sıkılır/Okula gitmezsen bir şey öğrenemezsin" demeyin, çünkü öğüt veriyorsunuz. Çocuklar öğütlerden hiç hoşlanmazlar.

Siz: "Zaten sen ilk günden beri böyle yapıyorsun" demeyin, çünkü yargılıyorsunuz.

Bunun yerine bir süre sessiz kalabilirsiniz; NE İÇİN?... Çocuğunuzun gerçekte "neden" okula/kreşe gitmek istemediğini öğrenmek için; NE İÇİN?... Duygularını paylaşmak için; NE İÇİN? ...Sorunu öğrenip, çözüm yollarını, kendinize değil, çocuğunuza buldurmak için; NE İÇİN?... Çocuğunuzla iletişim kurabilmek için.

Yeni baştan alalım.

. Çocuğunuz: "Anne yarın okula gitmesem" (Sessizlik).

(mimiklerinizle onu dinlediğinizi onaylıyorsunuz.)

. Çünkü, çok sıkıldım"(Sessizlik). (Onu kucağınıza alıyorsunuz.)

. her gün aynı şeyleri yapıyoruz"(Sessizlik).

. Hem bir arkadaşım var. Bana sürekli vuruyor".

İşte çocuğunuzun okula gitmek istememe sebebini öğrendiniz. Ona sarılın. Şimdi sıra onun bu sorunu kendisinin çözmesi için yardım etmede.

      Bazen iletişim bu kadar çabuk kurulamaz. Biraz daha çaba göstermeniz gerekebilir. Bunları da inceleyeceğiz ama, şimdi ikinci yöntemimize bakalım.

 2. Empati Kurmak: Empati kurmak, insanın kendisini, bir başkasının yerine koyup, onun hissettiklerini hissetmeye, gördüklerini görmeye çalışmaktır. Yani olaylara onun dünyasından, onun gözüyle bakmaya çaba sarfetmektir.

Empati kurmak bir yetenektir ve her yetenekte olduğu gibi, bunda da "deneyim"çok

önemlidir. Yani empati kura kura, bu yeteneğinizi geliştirir ve "ustalaşırsınız". Çoğu kez kendimizi anlamakta zorlanan insanlar olarak, bir başkasının dünyasına ve duygularına girip, oradan dışarı bakmak/bakabilmek oldukça zordur. Ne var ki, empati kurulacak insan, kişinin kendi çocuğu ise, durum biraz daha kolaylaşabilir. En azından düşünce bazında.

 Evet, biz yine küçük oyunumuza devam edelim. Yine hayal gücünüzü biraz zorluyorsunuz. Farzedin ki, çocuğunuzun çok sevdiği "balığı" ölmüş. Çocuğunuz avazı çıktığı kadar bağırarak ağlıyor, tepiniyor. Çocuğunuza ,"Niye bu kadar ağlıyorsun ki, unut gitsin" demeniz, onunla empati kuramadığınızın göstergesidir. Gelin bu durumda "empati "yeteneği gelişmemiş olun, yani çocuğuyla empati kuramayan bir annenin yaklaşımlarına bakalım.

" Bu kadar üzülecek bir şey olduğunu sanmıyorum."

" Yavrum, hayvanlar da insanlar gibi ölürler... Artık ağlamayı bırak".

"  Sen ağlayınca, sanki balığın geri mi gelecek?"

"Yeter artık, ağlamayı ve bağırmayı bırak. Babana söyleriz, gelirken sana yeni bir balık alır."

" Bir balık için bu kadar ağlanır mı?..."

 Empatiden oldukça uzak olan bu tür konuşmalar ve yaklaşımlar, sizinle çocuğunuz arasında köprüler değil, engeller yaratır. Yukarıdaki yaklaşımların hepsinde, sizin ön yargılarınız, suçlamalarınız, öğütleriniz mevcut. Oysa çocuğunuzun istediği bu değildir. Çocuğunuz, anlaşılmak ve anlaşıldığını da anlamak ister.    

Anne-Baba Olmak, Her Fırsatta Eleştirmek ve Ön yargılı Davranmak Değildir.

Anne-Baba Olmak Sürekli Konuşmak da Değildir.

Lütfen... Çocuğunuzu Dinleyin...